Ana karakterimiz Artyom’un hikayesini devam ettiren Metro Exodus, hikayeyi Moskova’nın dışına taşıyor. İlk iki oyunda yaşanan nükleer savaş sonrası tüm insanlığın yok olduğunu gösteren seri, hayatta kalan son insanların Moskova metrolarına sığındığını gözler önüne sermişti. Ancak insanoğlunun farklı yerlerde yeni hayatlar kurduğuna inanan Artyom, Metro Exodus’un hikayesinde bu umudun peşinden gidiyor. İlk iki oyunda yaşanan olaylar sonrasında Artyom’un amacını anlatan oyunun girişi, tam da bu noktada başlıyor. Hikayenin devamında ise bu umudun peşine takılmış bir şekilde Artyom ve ekibiyle birlikte uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.
Yan karakter anlamında eski oyunlardan daha güçlü bir kadroya sahip olan Metro Exodus’ta, Artyom’u pek fazla tek başına göremiyoruz ve oyunun genelinde yan karakterler maceramıza ortak oluyor. Bir önceki oyundan hatırladığımız Anna isimli karakterle yakınlık kuran Artyom, yeni oyunda evli bir birey olarak oyuncuların karşısına çıkıyor. Oyunun önemli her anında kendini gösteren Anna’nın değişimi ise seriyi yakından takip edenleri şaşırtabilir. İkinci oyunda çılgın hareketleriyle yerinde duramayan keskin nişancımız, yeni oyunda daha ağır başlı şekilde anaç tavırlar sergiliyor. Hikayede insanlığın kurtuluşu için kendini halkına adayan Artyom’un en büyük destekçisi ise yine Anna karakteri oluyor.
Fakat hikaye anlatımı konusunda pek oyuncuyu kendine bağlamayan Metro Exodus, yavaş ilerleyişiyle seriye yabancı olan oyuncuların hoşuna gitmeyebilir. Özellikle yan karakterlerin doluluğu bakımından yetersiz kalan Metro Exodus, maalesef bu yönünü kotaramamış. Hali hazırda özel yan görevlerin bulunmadığı oyunda, sadece ana hikayeye bağlı kalıyorsunuz. Bu da sizi devamlı olarak yan karakterlerle bir arada olmaya zorluyor. Çoğu zaman yan karakterlerin boş konuşmaları arasında oyunda soğuk terler döküyorsunuz. En önemli yan karakterlerden bir tanesi olan kayın babamız Miller’ın bizimle olan konuşmaları ise bana lisede sıkıntıdan boğulduğum kimya derslerini hatırlattı. “Bitse de gitsek” modunda olan bu konuşmaların detayları, ana hikaye hakkında çoğu zaman herhangi bir bilgi vermekten kaçınıyor. Hikaye anlatımı konusunda zayıf kalan yapım, yine de ana fikri sayesinde bir sonraki görevin ne olacağını merak ettiriyor. Görevler ise diğer Metro oyunlarından aşina olduğumuz yapıya sahip.
Serinin en dikkat çeken özelliği olan açık dünyaya geçecek olursak, bu konuda biraz hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmek istiyorum. Tanıtım videolarında seriyi Fallout’tan ilham almış gibi gösteren geliştiriciler, bunun tam tersi olarak daha kapalı bir yapıyı tercih etmiş. Ana görevler dahilinde açık dünyayı gezebildiğiniz oyun, genel olarak oyuncuyu pek fazla serbest bırakmıyor. Açık dünya mekanikleri Fallout serisinde olduğu gibi kapsamlı olmasa da, çevresel etkenlerin oldukça güçlü olduğunu söylemeliyim. Bununla birlikte tek başınıza kaldığınız zaman sizi avlamak isteyen mutantlar sayesinde, ekran başında gerilmekten koltuğa gömüldüğüm anlar da oldu.
Gizli İçerik
İçeriğin kilidini açmak için bu konuyu yanıtlayın..